Seçim ekonomisi kavramının en çok kullanıldığı ülke İtalya’dır. Neredeyse son yarım yüzyılda tamamen koalisyonlarla yönetilen İtalya’da seçimleri ve sonuçlarını incelemek önemli çıkarımlar edinmemize yardımcı olabilir.

Elbette İtalya çıkarımından elde edeceğimiz sonuçlar Türkiye için kesin değildir. Çünkü Türkiye’de son 21 yıldır tek parti hükümeti ülkeyi yönetmektedir. Aynı zamanda Türkiye’de devletin kurumsal yapısının zayıflığı ve toplum bilincinin düşüklüğü iktidardaki siyasi partilere geniş bir politik saha açar. Tek parti hükümeti olsa da Türkiye’de her seçim önemli refah ve demokratik sonuçlar doğurur.

Dolayısıyla Türkiye’de tüm seçim sonuçları ayrıntılı ekonomik analiz gerektirir. Ancak yazının başlangıç kısmında bahsedildiği üzere seçmen tercihlerine yön veren toplumun farkındalık seviyesi düşüktür.   

Seçim dönemlerinde iktidarın her politik tercihi farklı ekonomik sonuçlar doğurur. Bu noktada ekonomik her adımın politik bir dengesinin olduğu da söylenebilir.

Ülke yönetiminde yaşanan siyasi rekabetin gücü iktisadi politikaların seyrini de doğrudan ve aynı düzeyde etkiler. Halen seçim atmosferinde olan Türkiye’de yaşanan siyasi rekabet, yoğun iktisadi politika adımlarına neden olmaktadır. Hatta Türkiye tarihinde daha yoğun yaşanan seçim ekonomisi stratejisi görülmedi demek yanlış olmaz.

Türkiye’de mevcut hükümetin ülkeyi yönettiği süre boyunca bu dönem ki kadar seçim ekonomisi uygulaması görülmemiştir. Bunun en önemli nedeni de uzun süreden sonra ilk kez seçim kaybetme ihtimalinin artış eğiliminde olmasıdır.

Hükümet kamusal alanda daha önce yapmayacağını söylediği, ülkeye ihanet olarak gördüğü bir çok hususu politik avantaj sağlayabilmek adına uygulaya almış durumdadır.

Türkiye’de her seçim bir sonrakini etkilemesi açısından önemlidir. Ancak bu seçim ülkede biriken politik ve iktisadi sorunların çözümüne yönelik önemli bir eşiği de içinde bulundurmaktadır. Gelişen dünya Türkiye’yi bir tercih noktasına getirmiştir. Hamasi söylemler, kendi içinde güvenlikçi politikalar, insan hakları, özgürlük ve en önemlisi de ADALET bu seçimin mihenk taşları olmuştur. 

Toplumda en çok farkındalık oluşturan, dikkatini çeken iktisadi olaylardır. Dolayısıyla ekonomik kırılmaların seçmen davranışları üzerinde önemli bir etki gücü vardır. Hükümet bu etkiden tedirgin olduğundan şu ana kadarki en büyük seçim ekonomisi stratejisi uygulamaktadır. Bu uygulamaların nasıl sonuçlar vereceği ayrı bir tartışma konusu olabilir ancak hükümet yaşanabilecek olumsuzlukları da baskılamak için kutuplaştırıcı bir dil ve baskılayıcı söylemlere yöneleceği çok açıktır.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik problemler oluştuğunda, iktisadi eşitsizlik arttığında ve bu gelişmeler toplumun önemli bir kısmının hayatını olumsuz etkilediğinde etnik ve dini sorunlar daha da işlenir. Amaç tabiî ki toplumun kendi ekonomik refahını düşünmesini engellemektir.

Türkiye’de de seçime sayılı günler kala yoğun bir seçim ekonomisi uygulanmaktadır. Asgari ücret artışı, 3600 katsayı uygulaması, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) sorunun çözülmesi, TOKİ yoluyla konut edindirme stratejileri, kamuda geçici sözleşme ile bulunanların daimi kadroya alınması, vergi yapılandırmaları, ceza indirimleri, ucuz kredi uygulamaları ve çeşitli transfer ödemeleri seçim ekonomisinin temel dinamiklerini oluşturmaktadır. Herbiri kendi içinde önemli bir ekonomik büyüklük oluşturmakla birlikte toplumun farklı kesimlerine hükümetin dokunabilmesini sağlayan önemli adımlardır. 

Ancak tabiî ki de sadece seçmen tercihlerine yönelik atılan adımların tüm topluma ödetilen bedelleri de olacaktır. Son zamanlarda ülkemizi yangın yerine çeviren enflasyon bu bedellerin en büyüğü ve maliyetlisidir.